...::Linkler::... |
|
|
|
|
|
|
-----------------------------
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
-------------------------
|
|
|
|
|
|
|
|
---------------------------
|
|
|
|
|
|
-----------------------
|
|
|
|
------------------------
|
|
|
|
---------------------
|
|
----------------------
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
------------------
|
|
|
|
|
-------------------
|
|
|
|
-----------------
|
|
|
|
----------------
|
|
|
---------------
|
|
|
|
|
|
|
|
--------------------
|
--------------
|
уαуıη∂α νє уαρıм∂α ємєğι gєçєη нєякєѕє тşк =)
|
|
|
|
|
Grand Theft Auto: Episodes form Liberty City
Çıkış tarihi: 29 Ekim 2009 Xbox 360, 13 Nisan 2010 PC ve Playstation 3
Tür: Üçüncü kişi Aksiyon
Platform: PC, Playstation 3, Xbox 360
Yapımcı: Rockstar
Yayıncı: Rockstar
Türkiye distribütörü: Aral
Oldukça uzun bir sürenin ardından sonunda Grand Theft Auto IV'ün indirilebilir içeriği Xbox 360'tan sonra Playstation 3 ve PC platformlarına da çıktı. Xbox'a 2009 Ekim ayında sunulan içerik yaklaşık 6 ay sonra diğer önemli iki platforma geldi. İki farklı içerik The Lost and the Damned ve The Ballad of Gay Tony tek bir disk olarak mağaza raflarındaki yerini aldı. Orjinal GTA IV'ün çıkışından bu yana geçen yıllardan sonra, eskidi sanılan macera yeniden dirilmeyi başardı.
Her iki bölüm de orjinal GTA IV hikayesinin yanında oldukça iyi görünüyor. Belki orjinal hikayedeki maceraların yanında çok daha küçük kapsamda kalıyor, ancak böyle olunca kesinlikle öykü üzerine odaklanmak daha kolay oluyor. Açıklamak gerekirse GTA IV'te Niko'nun hikayesinde yan görevler ve ana öyküye giden yolda kimi zaman fazladan işler yapmak gerekiyor ve bu arada kopmalara neden oluyor. Bunun yanında The Lost and the Damned'den örnek vermek gerekirse, tüm hikaye bir motorsiklet çetesi üzerine kurulu ve etrafta motorsikletle dolaşmaya bakıyor... Oynanış ve diğer oyun öğeleri tamamen böyle bir hikayenin etrafında dönüyor.
Yeni içeriklerde bir GTA oyunundan beklenen herşeyi yapmaya devam ediyoruz. Polislerle başımızın derde girmesi, şiddetli çatışmalar, şehirde turladığımız, hız sınırlarını aştığımız yarışlar ve tabii ki silahlar...
THE LOST AND THE DAMNED
Lost and the Damned içinde, bağlılık ve kardeşlik öğelerini barındırıyor. Söz konusu olan azılı bir motosiklet çetesi olduğunda başka bir şey de beklenemezdi herhalde... Johny Klebitz olarak kafası çalışan bir adamın yerine geçiyoruz. Tüm bu kardeşlik ve bağlılık hikayesi bir yandan devam ederken, diğer bir tarafta da eski çete lideri Billy Grey girdiği rehabilitasyonun sona ermesiyle, her şeyin eskisi gibi olduğu zamanları umut ederek çıka geliyor.
Her GTA hikayesinde olduğu gibi Lost and the Damned'de de maceraya en aşağıdan başlıyoruz. Yani elde evde pek bir şey olmadan ve karakter olarak da pek bilinmeden, ön plana çıkmadan ortalıkta dolaşıyoruz. Amacımız tabii ki yavaş yavaş tepeye çıkmak. İşte bu noktada hikayemizin çıkış basamakları gerçekten oldukça iyi dizilmiş. Yani bir anda en tepede olmak veya gereğinden fazla uğraşarak yükselme söz konusu değil...
BALLAD OF GAY TONY
Ballad of Gay Tony'de ise yukarıda anlattıklarımın tam tersi bir durum söz konusu. Oyunun bu bölümünde baştan sona en üst seviyede bulunuyoruz. Luiz Lopez olarak başarılı gece kulübü patronu Tony Prince ile beraber çalışıyoruz. Her ne kadar ortak olarak geçse de daha çok onun sağ kolu görevini görüyoruz.
Ballad of Gay Tony'nin bir diğer farkı da havada geçirdiğimiz sürelerin diğer GTA oyunlarına göre daha fazla olması. Rockstar yapımcıları tasarımlarının bir noktasında artık havada daha çok kalmayı akıllarına koymuş olmalı ki, helikopter takipleri ve çatışmaları, paraşüt gibi aksiyonlar oldukça ilgi çekici. Özellikle havadaki çatışmalar çok heyecanlı. Başlarda bu biraz zorlayıcı olabiliyor ancak alıştıktan sonra çok eğlenceli geliyor.
Her iki bölüm için de mini oyunlar ve yan görevler iyi seçilmiş, ne fazla ne de az hissi yaratmayan kıvamda. Eklenti paketi olduğu düşünüldüğünde de şaşırtıcı derecede zengin bir içerikle karşılaşıyoruz. Bu sadece bölümlerin kapsamıyla ilgili değil. GTA IV'e gelen yenilikleri Liberty City üzerinde başka hikayelerle yaşamak da içeriği zenginleştiren bir durum.
Grafikler, üzerinden epey bir zaman geçmiş olmasına rağmen etkileyiciliğini koruyor. Kimi noktalarda eski moda tabirini kullanmak mümkün ancak görsellik kesinlikle rahatsız edici değil. Aksine, orjinal GTA IV'ü oynamış olanlar eskiye dönüş yaşayarak daha önce farketmedikleri sürprizlerle karşılaşabilirler.
Episodes from Liberty City'de tüm maceralar belirli noktalarda birbirine bağlanıyor. Kimi görevlerde ve görüşmelerde Nico'yu bile görmek mümkün. 2008'in en iyi oyunu seçilen GTA IV'ün genişleme paketinden bahsettiğimize göre, Episodes form Liberty City'i kesinlikle oynayın demek biraz tuhaf kaçabilir. Orjinal oyunun getirdiği beklentileri baştan sona karşılayan yeni paket bir çok oyuncunun hem bir kaç yıl önceki anılarını canlandıracak hem de GTA keyfini devam ettirecek.
Episodes form Liberty City, orjinal GTA IV diskine ihtiyaç olmadan, PC, Playstation 3 ve Xbox 360 platformlarında oynanabiliyor.
Metro 2033

Çıkış tarihi: 16 Mart 2010
Tür: FPS
Platform: PC, Xbox 360
Yapımcı: THQ
Yayıncı: 4A Games
Türkiye distribütörü: Aral
Rusya'nın video oyunlar açısından ilginç bir özelliği vardır. Nedense bu ülkede geçen bir çok oyunun konusu bir şekilde nükleer felaketler ile ilgilidir. Geçmişe şöyle bir baktığımızda bunun nedeni olarak dünya tarihinin en büyük felaketlerinden biri olan Çernobil faciası gösterilebilir. 1986 yılında Ukrayna'da meydana gelen bu felaketin acıları günümüzde bile hissedilirken ve hala tam olarak ne kadar insanın bu faciadan etkilendiği bilinmezken, bu büyük nükleer patlama filmlere, romanlara ve tabii ki oyunlara konu olmuştur.
KLASİK HİKAYE, SIRADIŞI ANLATIM
Nükleer savaş sonrası bir dünyada geçen Metro 2033, Rus yazar Dmitry Glukhovski'nin aynı adlı kitabından uyarlanan bir oyun. Moskova'da bir nükleer felaketin devamını işleyen hikayede, faciadan kurtulan insanlar yeraltında inşa ettikleri dünyada hayatlarını sürdürme çabasındalar. Şehrin metrosunu oluşturan tünellerde ve istasyonlarıda yaşıyorlar.
Dış dünyanın adeta kavrulmasına ve dağılmasına neden olan nükleer felaket, aynı zamanda bir çok canlının da mutasyona uğramasına sebep olmuş. Radyoaktif kalıntılar, soğuk hava ve mutasyona uğramış yaratıklar, tünellerden dışarı çıkmayı intihar etmeye eşdeğer bir duruma getiriyor.
NÜKLEER FELAKETE ALTERNATİF
Oyunun bu noktasında bir çok kişi aklına Fallout 3'ün hikayesini getirebilir. Aslında çevrenin tasviri de yıkım, kasvet ve depresif havasıyla Fallout'u andırıyor. Ancak oynanış olarak çok daha düz ve "arcade" FPS tarzı, Metro 2033'ü Fallout 3'ten ayırıyor.
Oyunun hikayesi belli bir çizgide ilerliyor. S.TA.L.K.E.R veya FallOut 3'te var olan açık dünya oyun anlayışı bu yapımda yer almıyor. Ancak oyunun böyle devam etmesi Metro 2033'ü kötü bir FPS yapmıyor. Tam tersine Metro 2033'teki aksiyon ve hikaye oldukça güçlü ve sürükleyici.
SİNEMATİK ANLATIM
Akıllıca tasarlanmış görseller ve akıcı ara anlatımlar, Metro 2033 oynanırken sinematik bir hissi de beraberinde getiriyor. Oyun, çatışma olmayan bölümleri, keşifleri ve diğer karakterlerle kurulan diyaloglar ile klasik bir FPS'den ayrılıyor.
YERALTI CANLANIYOR
Karanlık tünellerde dolaşırken hayatta kalmayı başarmış ve dış dünyadan kaçarak yeraltına sığınmış bir çok kişiyle diyalog kurmak, ticaret yapmak ve türlü ilişkiler içine girmek mümkün. Genel olarak bu yaşam çok iyi yansıtılıyor. Çocuklar paslanmış ve kırılmış oyuncaklarıyla oynuyor, sarhoş askerler gitar çalıyor ve fahişeler etrafta dolaşıyor.
Çok az sayıda oyunun yakalayabildiği o depresif hava ve tüyler ürperten atmosfer, Metro 2033'te neredeyse mükemmele yakın bir şekilde yansıtılıyor.
DIŞARDA BEKLEYEN TEHLİKE
Bunun yanında dış dünya ise oldukça tehlikeli. Tehlike sadece mutasyona uğramış yaratıklardan gelmiyor. Dışarı çıkılarak verilen görevler yerine getirilirken zehirli hava dolayısıyla mutlaka gaz maskesi takmak gerekiyor.
Maskeye ulaşmak oldukça kolay ancak içine yerleştirilen hava filtresi için aynı durumdan söz etmek zor. Gaz maskesi oyuna aynı zamanda farklı bir hava da katıyor. Garip bir şekilde klastrofobik bir his yaratıyor. Maske altından alınan nefes sesleri, hafif bulanık camı ve arada bir ortaya çıkan cam çatlakları bu durumu destekliyor. Hava filtresi tükendikçe nefes alışverişler tutarsızlaşıyor ve oyunda heyecanlı bir hayatta kalma hissi yaşanıyor. Filtrenin ne kadar ömrünün kaldığına bileklikteki zaman göstergesinden bakılabiliyor. Sağlık paketleri her tükendiğinde veya tükenmeye yakın olduğunda bu durum yaşanıyor. Aynı şeyler cephane için de geçerli.
CEPHANE HER ŞEY!
Nükleer savaşın ardından cephane, hayatta kalanlar arasında bir çeşit alışveriş aracı haline geliyor. Cephane, "dirty" (kirli) yani ev yapımı kurşun ve "pristine" (bozulmamış) yani askeri kalitede kurşun olarak iki kategoriye ayrılıyor. Tabii ki ikinci tür mermiler mutantlar üzerinde çok daha etkili oluyor. Ayrıca bu mermiler karşılığında hava filtreleri ve sağlık paketleri de temin etmek mümkün. Dirty olarak geçen mermiler ise daha az etkili ve kullanımı zor. Ancak bulması "pristine" mermilere göre kolay.
Özellikle oyunun ilerleyen bölümlerinde kesinlikle temiz cephaneye ihtiyaç duyuluyor. Uçan mutantlar ve duvara tırmanan yaratıklar ortaya çıktığında işler biraz daha zorlaşıyor ve bu yaratıklara karşı etkili mermilere ihtiyaç duyuluyor.
BUBİ TUZAKLARI
Metro 2033'te hayatta kalan insanlar sadece tünellerde yaşamıyor. Dışarıda dolaşan bazı "akıllı" haydutlar da bulunuyor. Bu adamların bir de ilginç özellikleri var.
İyi teçhizata sahip haydutlar binalara bubi tuzakları yerleştirebiliyor. Etrafta dolaşırken tuzak için gerilmiş tellere ve zillere dikkat etmek gerekiyor.
GELELİM SİLAHLARA
Oyundaki silahlar çok özel değil, ancak çeşitlendirmesi uygun. Tabancalar, pompalı tüfekler, makinalı tüfekler, sniperlar, el bombaları ve iyi iş gören bıçaklar fazlasıyla tatmin edici.
Çatışmalar her ne kadar iyi kurgulanmış olsa bile, düşmanların yok edilmesi biraz zorluyor. O kadar ki, az teçhizata sahip birini öldürmek için bile gövdesine üç el pompalı tüfek atışı yapmak gerekiyor. Hatta başına bile bir kaç atıştan sonra yere düşüyor. İş daha büyük ve zorlu mutantlara geldiğinde eğer sınırlı cephane varsa her şey bir anda kabusa dönüşebiliyor. Özellikle eğer yaratık yerinde durmuyor ve oradan oraya atlıyorsa atışı tutturmak da zorlaşıyor.
ATTIĞINI VURMAK İÇİN...
PC sahipleri klavye ve fare kontrolleriyle atışları tutturma konusunda daha az zorluk yaşayabilir. Konsol sahipleri de işleyişe biraz alıştıktan sonra sıkıntı yaşamayacaklardır, ancak yine de keskin dönüşler için hazırlıklı olmakta yarar var.
Bioshock 2 ve Fallout 3 iyi puana sahip ve reklam ile tanıtımı yoğun yapılmış oyunlar. Metro 2033 ise bu oyunlara göre daha az sunumu gerçekleştirilmiş bir yapım. Oyun buna rağmen neredeyse adını daha sık duyduğumuz diğer oyunlara eş değer kaliteye sahip. Oyunun kendine özgü korku ve gerilim temaları, daha önce oldukça tutulan F.E.A.R serisini hatırlatıyor.
GRAFİK VE SES
Metro 2033 grafik olarak ortalamanın üstüne çıkmayı başarıyor. Etkileyici tasvir edilmiş çevre, depresif ve kasvetli dünya hissini oldukça derin veriyor. Mekanlar, insanın içinde kesinlikle orada olmama isteğini uyandırıyor.
Müzikler oyunun kurgusuna ve ilerleyişine iyi uyum sağlıyor. Seslendirme ise neredeyse kusursuz.
SONUÇ
Arada bir RPG türünden de küçük örnekler veren Metro 2033 kesinlikle sürprizlerle dolu bir oyun. Gerilim yaratan aksiyonlardan hoşlanan, bilim-kurgu öğelerini seven ve "nükleer bir savaş olsaydı ne olurdu?" sorusuna hayal gücüyle yoğrulmuş alternatif cevaplar arayan kişilerin kesinlikle listesinde olması gereken bir yapım.
Grand Theft Auto IV
Çıkış tarihi PC: 21 Kasım 2008
Çıkış tarihi konsollar: 28 Nisan 2008
Tür: Aksiyon, Macera
Platform: PC, PlayStation 3, XBOX 360
Yapımcı: Rockstar
Türkiye distribütörü: Aral
Geminin alt katında aksiyonu bol bir sahne ile başlayan bir oyun hakkında ne söylenebilir ki? Bu oyun bir harika! Grand Theft Auto’nun içerdiği tüm yasa dışı unsurlar uyuşturucu, alkol, cinayetler ve fahişeler oyundan bir şekilde çıkartılsaydı heralde oyun şu anda bulunduğu yerin yanına bile yaklaşamazdı. Oyunun hikayesi hakkında onca söylenenlere ve protestolara rağmen Grand Theft Auto aynı tür içeriğiyle yeniden karşımızda.
Yapımcı Rockstar bu sefer sizi Liberty City’e götürüyor. Şehrin mimarisinde New York’tan ilham alınmış. Doğu Avrupa’dan, muhtemelen aksanına göre eski Yugoslavya’dan gelen Niko Bellic rolünü oynuyorsunuz. Kuzeniniz Roman’ın yanına geldiğinizde onun anlattıklarının yalan olduğunu anlıyorsunuz. Roman yanına gitmenizden önce size oradaki hayatını ballandıra ballandıra anlatıyor. Kocaman bir villada kendi işini yaparak bir çok güzel kızla gezip tozduğunu söylüyor. Fakat hepsi yalan. O sadece bir şöför. Üstelik bir tren köprüsü altında köhne ve böceklerle dolu bir kulübede yaşıyor. Ne yaparsınız, her başlangıç biraz zordur...
Hikayeye dahil olduktan ve durumu anladıktan sonra Roman’ın aynı zamanda kabarık bir borcu olduğunu öğreniyorsunuz. Tabii iyi niyetli biri olarak hemen çalışmaya başlamak yerine kuzeninize yardım etmeye karar veriyorsunuz. Roman’dan parasını isteyen adamı öldürdüğünüzde esas patronu oldukça kızdırıyorsunuz ve daha büyük sorunların içine doğru sürüklenmeye başlıyorsunuz. Sonrasındaysa suçsuz olmanıza rağmen kuzeniniz sizi suçluyor ve bütün bunlara rağmen gayet "cool" bir karakter olarak rahat tavrınızı hiç bozmuyorsunuz.
Niko, görmeye alıştığımız klasik kahraman tiplemesinden biraz uzak. Yani o sempatik, çekici ve her şeyiyle tamamen masum bir adam değil. Zamanla Niko’nun da kirli çamaşırları ortaya çıkıyor. Amerika’ya gelme nedeninin sadece kuzenini ziyaret etmek olmadığını anlıyorsunuz. Buna rağmen aklınıza onun kötü bir insan olduğu gelmiyor.
Oyunun genelinde bir çok usta işi yapım ve etken olmasına rağmen, hikaye bunların içinde en önemli parçalardan biri. Senaryo neredeyse oyunun temeli. Bu durum aslında oyunlarda pek rastlayamadığımız bir şey. Genellikle aksiyon-macera türü oyunlarda esas amaç, bir şeyleri kırıp dökmeyi ve birilerini öldürmeyi sağlayacak olanaklar yaratmaktır. GTA’da etrafınızda gelişen her olayın bir şeylerin parçası olduğunu ve asıl hikayeyi nasıl tamamladığını görüyorsunuz. "Yan" görevler sadece oyunun istatistiklerinde böyleymiş gibi görünüyor. Siz olayların içindeyken sanki hikayenin devamını oynar gibi hissediyorsunuz. Örneğin kızlarla dışarı çıkmanız ya da arkadaşlarınızla içmeye gitmeniz o insanların sizi daha çok sevmeleri dışında pek bir şey ifade etmiyor. Ancak bunu yaşarken sanki hikayenin bir parçasıymış ve gerçekten onun içindeymiş gibi hissediyorsunuz. Oyun sizi hareketlerinizde olabildiğince özgür bırakıyor. Böylece hikaye çok doğal kalıyor.
Liberty City oldukça canlı bir şehir. Niko orada gerçekten hayatını yaşıyor. Ara sıra arabaların yaptıkları kazaları görebiliyorsunuz. Akşamları birbirleriyle yarışanlara ve yolun ortasında ayakkabısını bağlayanlara bile şahit olabiliyorsunuz. Grafikler güzel ama kusursuz değil. Fakat şaşılacak derecede düşünülmüş ayrıntılar GTA‘ya başka hiç bir oyunda olmayan bir doğallık katıyor. Sokaklarda bir Amerikan şehrinde görebileceğiniz her türden dükkan mevcut. Yollardaki ızgaralar ve çukurlar, su kanallarından çıkan dumanlar ve havanın değişimi gerçekçiliği sonuna kadar yaşatan ayrıntılar. Karakterler de tıpkı çevredeki ayrıntılar gibi oldukça derin düşünülmüş. Davranışlar, hareketleri çok ayrıntılı ve gerçekçi. Herkes ABD’de yaşadığı halde aslında hiç kimse Amerikalı değil. Sokakta yürürken duyduğunuz konuşmalara şaşırıyorsunuz. Çünkü İngilizce‘den başka dillerin konuşulduğunu duyuyorsunuz. Rus dükkanlarındaki yazılar gerçekten anlamlı ve Rus alfabesiyle yazılı. Cümleler, doğru yerlerde ve doğru şekillerde yer alıyor. Kısacası böyle bir yer hayal ettiğinizde kafanızda eksik kalabilecek yerler bile bu oyunda gerçekçi bir biçimde yansıtılıyor.
Yapımcılar yeni GTA’da başarılı olmuş bir geleneği devam ettiriyor. Fakat geliştirilen bir çok şey de var. Çatışmalarda silahınızı manuel biçimde doğrultabiliyorsunuz. Arpacığı istediğiniz gibi hareket ettirerek örneğin karşınızdakini bacağından vurabiliyorsunuz. Ayrıca her hangi bir nesnenin arkasına saklanarak kendinizi koruyabiliyorsunuz. Tüm bunların yanında oyunda bir sürü araba modeli de bulunuyor. Artık sürüşler çok daha gerçekçi ve düzgün.
Oyun hakkında okuduklarınızdan veya duyduklarınızdan başlangıcın biraz yavaş olduğunu düşünebilirsiniz. Fakat bence bu böyle değil. Temposu olması gerektiği gibi başlıyor. Yani şehre yeni taşınmış ve olan bitenden haberdar olmayan birisi, heralde hemen eline silah alarak banka soyacak değildi. Başlangıçta daha kolay görevlerle ve pek önemli olmayan insanları ortadan kaldırmakla ilgileniyorsunuz. Böylece şehri ve oyunun prensiplerini öğreniyorsunuz.
Görevlerin çoğu bir şeyi bir yerden bir yere getirmek, hırsızlık yapmak ve birilerini ortadan kaldırmak üzerine kurulu. Fakat oyundaki karakterlerin ve görevlerin bazı özellikleri yaptığınız işleri daha eğlenceli ve ilginç bir hale getiriyor. Örneğin bazen internet üzerinden mesajlaşabiliyor veya polis arabası çalarak içindeki bilgisayardan aradığınız kişinin bilgilerini bulmak durumunda kalabiliyorsunuz. Pis işlerden sıkıldığınızda bir randevuya çıkabiliyor ya da bilardo oynamaya gidebiliyorsunuz. Kısacası GTA’da monoton bir oynanabilirlikle karşılaşmak pek mümkün değil.
Oyunun en önemli yeniliklerinden ikisi de cep telefonları ve internet. Cep telefonuyla arama yapmanın ve mesaj çekmenin yanı sıra daha kolay bi şekilde menüye girebiliyorsunuz. Kontak listenize zamanla tanıştığınız veya önceden bildiğiniz kişiler ekleniyor. İnternet sayesinde ise e-posta yoluyla görevlerin neler olduğunu öğrenebiliyorsunuz. Hatta tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi e-posta hesabınızın gelen kutusunda spam postalar bile görebiliyorsunuz. Ayrıca radyodan duyacağınız sayfalara girebiliyorsunuz.
GTA’yı radyosuz hayal etmek tabii ki mümkün değil. Dördüncü oyunda toplam 20 radyo istasyonu bulunuyor. Rockstar yapımcıları espriyi ve mizahı ne kadar çok sevdiklerini de gösteriyorlar. Yeni versiyonda bir çok yerde esprilerle karşılaşıyorsunuz. Örneğin Vladivostok radyo istasyonunu dinlerken anlatıcının "Kapitalizm mi istiyorsunuz? Evet istiyorsunuz. Alın o zaman işte size kapitalizm – şimdi reklamlar!" cümlesi beni gerçekten çok güldürdü. Daha da ötesi sadece bazı toplumlara ait olan ve onların anlayabileceği espriler bile yer alıyor.
Yeni GTA’da ilk defa tam olarak geliştirilmiş bir multiplayer modu yer alıyor. İçinde üç ayrı kategori bulunuyor. Kooperatif, takım ve klasik mod olarak açılıyor. Ayrıca bu bölümlerin içinde bir çok farklı seçenek de yer alıyor. Örneğin Mafia Work, Deathmatch ya da araba yarışları gibi.
GTA 4 için binden fazla insan çalıştı. Yine oyun için 100 binin üzerinde fotoğraf çekildi. Yapımcıların ayrıntılara ne kadar önem verdiklerini, New York’taki binaların çatılarına konan kameralarla yağmuru bile kayıt etmiş olmalarından anlayabiliyorsunuz.
Grand Theft Auto IV için büyük bir oyun partisi diyebilirim. Hiç bir zaman oyunun genel hikayesini izlemekle yan görevleri yapmak arasında bir seçim yapamıyorsunuz. Oyunda bir çok ciddi konu konuşulduğu halde, çok iyi İngilizce bilmeden bile olan biteni anlamak mümkün. Her ne kadar tartışılıp protesto edilsede striptiz barlar, uyuşturucular ve oyunun diğer kötü unsurları temel motifi değil, sadece gerçek ayrıntıları yansıtıyor. GTA IV, 2008’in kesinlikle en iyi oyunlarından biri. PlayStation 3 ve XBOX 360 için 29 Nisan’da piyasaya sürülen oyunu PC kullanıcıları 21 Kasım’dan itibaren oynayabilirler.
Call of Duty: World at War

Çıkış tarihi: 11 Kasım 2008
Tür: FPS, Aksiyon
Platform: PC, PlayStation 3, XBOX 360, Wii
Yapımcı: Treyarch
Yayıncı: Activision
Türkiye distribütörü: Aral
Activision’un Call of Duty serisinin son oyunu World at War bu yıl Infinity Ward tarafından değil, Treyarch tarafından yapıldı. Bir serinin beşinci bölümünü yapmak her zaman çok zordur. Peki bakalım Treyarch bu işi başarabilmiş mi?
Daha önce ön incelememizde anlattığımız gibi World at War yeniden İkinci Dünya Savaşı’nı konu alıyor. Piyasada bir çok aynı konulu oyun bulunuyor. Oyuncular artık biraz sıkılmış durumda. Ancak Call Of Duty serisini en iyi oyunlar arasına sokan, bu tarihi savaşı kaliteli grafikler ve kusursuz oynanabilirlikle sunması oldu. Serinin bir önceki bölümünde modern dünya savaşının anlatılması ve daha sonra yeniden 1940’lı yıllara dönülmesi kullanıcıların kafasında bir çok soru işaretine neden oldu. Ancak COD ekibi İkinci Dünya Savaşı’nın pasifik ayağını işlemesi gerektiğine inanmış olacak ki, World at War ile beraber bizi Pasifik’e Japonlar’a karşı savaşmaya gönderiyor.
Call of Duty serisinin alışılmış özellikleri bu oyunda da aynı şekilde sürüyor. Hikayenin oyundaki rolü oldukça az. Modern Warfare versiyonunda biraz daha önemliydi ancak World at War ile yeniden eski yola girilmiş görünüyor. İki ana kahramandan Miller, Amerikan Deniz Piyadesi olarak karşımıza çıkıyor. Pasifik’in yeşile bürünmüş adalarında Japonlar ile savaşırken hayatta kalmaya çalışıyor. Diğer karakter ise Berlin’e girip savaşı sonlandırmak isteyen Sovyet Ordusu‘nun üyesi Dimitri Petrenko. Bu iki kahramanı oynamanın dışında bir de efsanevi PBY Catalina deniz uçağında Lock adındaki bir asteğmenin yerine geçiyoruz.
Oyunun Sovyetler ile Berlin’e yürüyüş bölümü, İkinci Dünya Savaşı oyunlarını sevenlere oldukça eğlenceli dakikalar yaşatabilir. Bu parça klasik çatışmalar ile geçiyor. Her zamanki gibi oynanış ve ortam bir COD versiyonuna yakışan türden. İlk görev Stalingrad’ta başlıyor. Modern Warfare’deki Çernobil görevini hatırlatan bir durgunlukta ilerliyor. Berlin’e vardığımızda büyük bir sürprizle karşılaşıyoruz. Eskiden inanılmaz birer tarihi eser olarak yükselen binaların harabeye döndüğünü görüyoruz. Bu enstantaneler gerçekte Berlin’in o günlerdeki halini yansıtıyor ve Alman askerleri binaların içinde panik halde oradan oraya koşuşturuyor. Ruslar ise merkeze varabilmek için dar sokaklar arıyor. Pasifik‘te fazlaca karşılaşacağımız yakın çatışmalara Berlin‘de de giriyoruz.
Pasifik bölümünde yer alan orman biraz rahatsız edebilir. Burada inanılmaz bir karmaşa mevcut. Belli bir düzene göre ilerlemek neredeyse imkansız. Her an her yerden bir Japon askeri çıkabiliyor. Maske takmış askerler birden "Banzaaaai!" diye bağırarak saldırıya geçiyor. Böyle durumlarda en etkili silahımız bıçağımız oluyor. Bu ani saldırıları püskürtmenin tek yolu bu. Oyunun bu bölümünde sıkça karşılaştığımız sürpriz saldırılar gerçekten de içimizde şaşkınlık, korku ve ümitsizlik duygularını uyandırıyor. Ataklar oldukça iyi kurgulanmış.
Savaşın "Amerikalı" bölümünü oynarken eğlenceli bir mini görev bizi bekliyor. Japon gemilerine bir deniz uçağıyla saldırıyoruz. Bu sırada denizde kalan askerlerimizi kurtarmaya çalışıyoruz. Maalesef bu eğlenceli görev çok ayrıntılı ve gerektiği kadar uzun değil.
Oyunun kurgusu biraz karışık olduğu için bazen nerede savaştığımızı hatırlamakta zorluk çekiyoruz. Ancak görevlerdeki hedefler çok açık ve önemli. Bütün görevler birbirini izlediği için bölüm boyunca bir çok işi birden bitirebiliyoruz. Bunu oynarken farketmek biraz zor oluyor ama düzey bittiğinde aslında ne kadar çok işi birden yaptığımızı hissedebiliyoruz.
Oyunun son iki bölümü oldukça vahşi. Palm ağaçlarında asılı Amerikan askerleri ve Sovyet bölümünde silahsız Alman askerlerini öldürmek, savaşın ne kadar kötü bir şey olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.
World at War silahların çeşitliliği bakımından çok zengin. Fakat hangisini kullandığımız pek önemli değil. Önemli olan yeterince mermimizin olması ve hızlı ateş edebilmemiz. Bölümlerden sadece birini alev silahıyla oynuyoruz. O bölümde ortalık gerçekten cehenneme dönüyor. Bazı zamanlarda tank da kullanabiliyoruz. El bombaları geçtiğimiz versiyonlardaki gibi çalışıyor. Bulunduğumuz noktaya fırlatılan bombaları geri atabiliyoruz. Oyunda ayrıca sağlık toplamak veya aramak gibi bir durum yok. Biraz dinlendikten sonra sağlığımız kendiliğinden yerine geliyor.
Tek kişilik mod ile oynadığımızda en güzel bölümler sonlarda geliyor. Maalesef oyun umduğumuzdan kısa sürüyor. Çok kişilik oyun ise serinin dördüncü oyunundaki gibi başarılı geleneği sürdürüyor. Toplamda 6 farklı mod sunuyor. Aynı zamanda ilk defa World at War ile 4 kişilik takım halinde online olarak oynamak mümkün.
Yapımcı şirket Treyarch oyunu farklılaştırmak için yeterince cesur davranamamış. Geleneksel COD öğelerinin yanında World at War pek bir yenilik sunmuyor. Serinin önceki yapımcısı Infinity ile aynı çizgide ilerliyor. Oyun genel olarak Modern Warfare’e çok benziyor. Sadece ortam İkinci Dünya Savaşı dekoruyla kaplı. Hala bir çok koridordan geçmek durumundayız. İlk bakışta daha büyük görünen haritaları daha dikkatli inceleyip tecrübe ettiğimizde, aslında küçük olduklarını anlayabiliyoruz. Ancak COD o kadar hızlı oynanıyor ki bir çok oyuncunun bunu farketmesi neredeyse imkansız.
COD oyunlarının çoğunda olduğu gibi dar koridorlar daha geniş alanlara açılıyor. Görevlerde ve bölümlerde koridorları takip ederek geniş alanlara çıkıyoruz ve oradaki düşman askerleri ile çatışmalara giriyoruz. Düşmanlar sanki hiç bitmeyecekmiş gibi çoğalıyor. Bunun nedeni oyunun bizi düşmanların merkezine kadar götürmek istemesi. İlginç olan nokta merkeze doğru ilerlerken bir çok düşman ile karşılaşıp, çıkış noktasında boş bir evle karşılaşmak oluyor.
Peki World at War’da ne gibi yenilikler var? Aslında öyle büyük bir yenilik beklememek gerekiyor. Oyunun en büyük yeniliği kesinlikle saldırgan Japon askerleri. Her biri sanki intihar komandosu gibi ölmek için saldırıyor. Özellikle Palm ağaçlarını çok seviyorlar! Beklenmedik anlarda saldırabiliyorlar. Nereden geldiklerini bile göremiyoruz. Aynı şekilde Alman köpekleri de bir anda ortaya çıkabiliyor. Fakat en azından onlar önden saldırıyor.
Grafikler ne yazıkki önceki oyundan bile daha kötü. Oyunda yer yer grafik hatalarına rastlamak mümkün. Tasarımcıların haritanın her noktasını test etmeleri beklenemez ancak oldukça sık karşılaşılan bu hatalar oyunun havasını bozabiliyor.
Efektler bakımından askerlerin bağırışlar çok etkileyici. Ancak doğanın içinde geçen bir oyunda olması gereken diğer seslerde eksiklikler var.
Call of Duty tıpkı Need for Speed serisinde olduğu gibi artık sadece yapım şirketine belli kazancı garanti eden bir oyun haline geldi. Ancak her ne kadar beklediğimiz yenilikleri getirmese de oyunların temel amacı olan eğlendirmek görevini kesinlikle yerine getiriyor.
Pek Yakında
 Mafia II
 Medal of Honor
 Blur
 Max Payne 3
 Crysis 2
 Diablo III
 Dead Space 2
 The Sims 3 Ambitions
 Civilization V
 Starcraft II: Wings of Liberty
Çok Satanlar
 Assassins Creed II
 Mass Effect 2
 Battlefield: Bad Company 2
 Napoleon: Total War
 Call of Duty: Modern Warfare 2
 Dragon Age: Origins
 The Sims 3 World Adventures
 The Sims 3
 Left 4 Dead 2
 Street Fighter IV
En İyiler
 Battlefield: Bad Company 2
 Dragon Age: Origins
 Call of Duty: Modern Warfare 2
 Mass Effect 2
 Assassins Creed II
 Napoleon: Total War
 The Sims 3
 Left 4 Dead 2
 The Saboteur
 Need for Speed: Shift
|
|
|
|
|
|
|
Bugün 16 ziyaretçi (30 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|